25.2.12

Pembe Metrobüs Geliyor

   Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Selman Esmerer kadınların rahat yolculuk edebilmesi için pembe metrobüs seferleri düzenlenmesini istedi.Esmerer'in önerisine göre her 3-4 araçtan sonra 1 adet pembe metrobüs sefere konulacak.Kadın yolcular ister pembe renkli araçlarla, ister normal seferdeki araçlarla yolculuk edebilecek.Bu uygulamanın amacı kadınları rahat ettirmek ve tacizlerden korumak.Kadının cinsel bir nesne olarak görüldüğü bu toplumda, pozitif(olumlu) ayrımcılık yapmak, ne kadar eşitlik sayılır? Elbette hiç.
   Neden önce eğitim dizgesi(sistemi) düzeltilip de kadını cinsel nesne olarak görmeyen, doğru dürüst "adamlar" yetiştirilmiyor? Böyle yüzeysel uygulamalarla bu zihniyet değiştirilemez.Haremlik-selamlık yaratmak çözüm değildir.Bu zihniyete göre kadın zayıf erkeklerin tecavüz ederek, öldürerek kendini güçlü hissettiği bir nesnedir! Toplumdaki ilginç anlayış ise şu; bir kadın öldürülsün ya da tecavüz edilsin, suçlu olan yine kendisidir.Garip olan ise kadınların da böyle düşünüyor olmasıdır.O saatte dışarı çıkmasa öldürülmezdi, o kıyafetleri giymese tecavüze uğramazdı...Bu cümleler size tanıdık geliyor mu? Annenizden de duymuşsunuzdur bunları...Akşam haberlerinde çıkan bir tecavüz haberinde anneniz mutlaka demiştir; "Bak kızım, bu saatte dışarı çıkma.Sonra tecavüze uğrarsın.Fahişeler gibi giyinme." Ve "Neden?" diye sorma hakkınız elinizden alınır genelde.Düzen ne diyorsa odur.Ondan ötesi yoktur.Neden? O saatte dışarı çıkmak yasak mı? Siz erkek çocuklarınızı iyi terbiye edemediniz diye istediğimiz kıyafeti giyme özgürlüğümüz yok mu?
   Siz bunları sakın düşünmeyin.Bunlar sizi aşar.Siz pembe metrobüs seferleri düzenleyin.O dar kafalarla ancak bu kadar "geniş" bir çözüme ulaşılabilirdi zaten! Bir de mavi metrobüs çıkartın, erkekler için.O zaman da pembe olan mı, mavi olan mı önce gelecek, bunu düşünürsünüz!

 (Sanki kadını temsil eden renk pembe, erkeği temsil eden renk maviymiş gibi bu her yerde gözünüze sokulur.Kızlar için yapılan oyuncaklar pembedir.Kızlar oyuncak araba ile oynayamaz.Bu kafalarımıza böyle kazınmıştır.)

22.2.12

Önlemli Olmak

   Türkiye'de çocuk yetiştirmek zordur.Herkes kendince "en mükemmel" çocuğu yetiştirmeye çalışıyor.Ama sorun, ebeveynlerde değil, daha derin bir temelde yatıyor.

   En başta kimse sokak çocuklarını görmek istemez.Ama sokak çocuklarının ileride o yetiştirdikleri "mükemmel evlatlarının" başına bela olacağını akıl edemezler.Onların da kendi çocukları kadar eğitime ihtiyaçları vardır.Bu yüzden toplumda anne-baba olma bilincine erişen herkes, tüm çocukları kendi çocuğu olarak kabul etmelidir.Kendi çocuğu olarak kabul edemeyen ebeveyn olma bilincine erişmiş midir? Bu da ayrı bir tartışma konusudur.

   Durum böyle olsa bile "iyi bir genç" yetiştirmek mümkün müdür? Mesela toplu taşıma araçlarında gençler genellikle yaşlı ve hastalara yer vermez.Yer vermeleri için o "yaşlı amcanın" dengesini kaybedip yere düşmesi gerekiyor.Çünkü Türkiye'de işler böyle yürür...Asma köprünün yıkılıp yerine taş köprünün yapılması için birilerinin timsahlara yem olması gerekiyor.

   Bu çok ilkel bir anlayıştır.İlk insanlar da ateşin yakıcı olduğunu öğrenmek için önce ellerini yakmışlardır.Ülkemizdeki zihniyet de işte tam böyle.Hiç bir şeyin önlemi alınmaz.Ebeveynlerinin "mükemmel" olarak yetiştirmeye çalıştıkları çocuklar da daha küçükken bilinç altlarına(subliminal) bunu böyle işlerler...

19.2.12

RENKLER ve TATLAR

   İnsan neden var olduğundan beri farklılıkları kabullenmekte bu kadar zorlanmıştır? Herkes gibi düşünen, herkes gibi giyinen, herkesin yaptığını yapan bizdendir, "trendydir." Herkes gibi davranmak istemeyen ise dışlanır...
   Güzellik-çirkinlik, delilik-dahilik gibi kavramlar da bu şekilde yaratılmıştır.O diğerlerinden farklı olduğu için güzel ya da çirkin diye nitelendiririz.Ama mutlaka diğerlerinden farklı tutmak isteriz.
   Farklı düşünen insanları da ayırırız "sürüden." Belki "deli" diye aşağılanır, belki de "dahi" diye yüceltilir.Ama bir türlü aynı derecede tutulamaz.Hal böyle iken, farklı modellerdeki ayakkabıları aynı dolaba dizmek ne kadar da kolaydır "modayı takip edenler" için..
   Deli, geri zekalı(Hangi ölçüte göre geridir onun zekası?) ya da dahi olan insanlar, kendilerinden farklı düşünen bizleri kolayca kabul ederler ve kendileri gibi olmamızı beklemezler.Herkesin aynı olmaması gerektiğini anlamışlardır çünkü.
   Zaten Dünya'daki her şey aynı renk, her yiyecek aynı tat olsa ne kadar sıkıcı olurdu, değil mi? Birbirinin aynı ve robotlaşmış insanlar..Eskiden toplumdan daha fazla düşünen insan çıkardı.Bugünse herkes birbirine benzetilmeye çalışıldığından(moda vb.), "robot çağı" pek uzak görünmüyor.

18.2.12

Düşünmek ve Yenilenmek

   Dünya'daki her şey sürekli yenilenmektedir.

   İnsan da düşündüğü müddetçe yenilenecek ve değişecektir.En ufak bir düşünce bile, insanı "ufaktan" değiştirir.Her an eski düşüncelerimizi çöpe atar ve yenisini benimseriz.Her an değişir, yeniden doğarız.Zaman "kendini yok ettikçe" değil, düşündükçe değişeceğiz.Ama zaman ilerledikçe düşüneceğiz.

   Bazı insanlar hep aynı şeyleri düşünürler.Daha doğrusu hiç düşünmezler.Sadece düşünülmüş olan şeyleri izlerler, dünyaya seyirci kalırlar.Bu cennetin yanından geçip, içine girmemek gibidir.Düşünülmüş olan şeyleri izlemek ne demektir? Elbette bir şey öğretmeyen ve düşündürmeyen şeylerle ilgilenmekten bahsediyorum.Mesela televizyon dizileri... Hepsi de insanların kafasına tamamen gereksiz düşünceler dolduruyor ve bu dizileri izleyip, hiç düşünmeyen insanların hepsi birbirine benziyor.Kısacası aynılaşıyoruz.

   Düşünen insanlar ise; önce kendilerini, sonra dünyayı değiştirirler.Düşünmeyen insanlar ise buna da seyirci kalırlar ve sadece kabullenirler.Her an yeniden doğmaktan kendilerini mahrum ettikleri için de yeni dünyaya gözlerini açamazlar.Sizce bu "yaşayan ölü" tanımına uyuyor mu?

7.2.12

Zamanın Darlığı

   Zamanın içinde her şey değer kaybeder.


      Zaman, kendisini de yok eder.Bu yüzden her anı doya doya yaşamalıyız.Geçmişi düşünmek ve geleceği hayal etmek gereksizdir.Ölümden korkan insanlar, yaşamları yeteri kadar doyurucu olmadığı için korkarlar.Hepimiz sonsuza kadar yaşayamayacağımızı biliyoruz.Öyleyse ölümden korkmak yerine, her anımızı doyarak yaşamak gereklidir.Çünkü hayat, ölümden korkmaya fırsat vermeyecek kadar kısadır.Zaman, her anı yok eder.


      Zaman kendisini de yok ettiğine göre, doğum günlerini kutlamanın da bir anlamı yoktur.Çünkü geçmişte kalmış bir olaydır bu.O gün kutlanmalıydı, kutlandı ve bitti.Hatta ne zaman doğmuş olduğumuzun da bir anlamı yoktur.Şu an yaşıyorsak önemli olan budur.Zaten yaşamıyor olsaydık da bunu asla bilemeyecektik.

      Nasıl doğum günü kutlamaları gereksiz ise, ölen birini anmak da gereksizdir.Çünkü o çoktan ölmüştür zaten.Bunlar vakit kaybıdır.Ve hayat vakit kaybedilmemesi gerekecek kadar kısadır.